19 Ocak 2009

TÜRK MİLLETİNİ DOĞRU ANLAMAK

01 Türk Milleti, sıradan bir millet değildir

Değerli kardeşim,

Tür Milleti iyi ve üstün bir millettir. Tarihe şöyle bir gözat. Onun hiç bir kişi ve topluluğa herhangi bir zararı dokunmamıştır. Hiç bir kişi ve topluluğa zulmetmemiş, hiç bir kişi ve topluluğun canına, malına, dinine, soyuna zarar vermemiş, hiç bir kişi ve topluluğu ekonomik olarak sömürmemeye kalkmamıştır. Aksine bütün mazlum kişi ve toplulukların sığınağı olmuştur. İspanya'nın zulmünden kaçıp Osmanlı'ya sığınan Yahudileri hatırla. Hitler'in zulmünden kaçıp Türkiye'ye sığınan yüzlerce ilim adamını hatırla. İkinci Dünya savaşında kendi vatandaşına ekmeği karne ile dağıtırken, Kurtuluş Savaşı işgallerinde bütün Anadolu'yu yakıp yıkan Yunan'a kamyon kamyon erzak gönderişini hatırla. Saddam'ın zülmunden kaçan onbinlerce Peşmerge'yi ülkesine kabul edip aylarca onların her ihtiyaçlarını karşılamasını hatırla. Tarih sayfalarını karıştırırsan daha bunlar gibi yüzlerce örneğe rastlarsın.

Durum böyle iken bu aziz Millet, tarih boyunca daima, birçok kişi ve topluluğun amansız düşmanlıklarına hedef olmuştur. Neden? Neden birçok kişi ve topluluk, bu aziz Milleti yok edebilmek için elinden gelen hiç bir çabayı ardlarına koymamıştır? Geçen yüzyılın başlarına giderek Osmanlı'nın son zamanlarını ve Kurtuluş Savaşı yıllarını hatırla. Uzak ve yakın tarihimize bir bak. Bunun sayısız örneklerini göreceksin. Son zamanlarda ise Toplum Mühendisliği adı verilen bir sosyoloji uygulamasının teknik yöntemleriyle bu çabalar daha da gelişmiş olarak devam etmektedir. Acaba neden?

Neden bu Millet, alevi, sunni, Kürt, Türk, laik, antilaik, doğulu, batılı, İslamcı, Türkçü, Atatürkçü diye lime lime parçalara ayrılmaya çalışılıyor? Neden Kürdistan haritaları yayınlanıyor? Neden çocuklarımıza sunulan oyunlarda bile Türkiye, yarım bir coğrafya ile takdim ediliyor? Daha düne kadar bu milletin fertleri Kürdü ile Türkü ile, Lazı ile, Arnavudu ile, Çerkesi ile bir arada yaşamadı mı? Bunlar omuz omuza verip cephelerde düşmana karşı birlikte savaşmadılar mı? Şehitlikleri şöyle bir gez, dolaş. Her kökenden yüzlerce insan yatmıyor mu oralarda?

Neden bu Milletin iç ve dış düşmanları el ele verip bu aziz Milleti yok etmeye çalışıyorlar? Neden televizyonlarımızda oriyantal dans yarışmaları yapılıyor? Alkolün zararı apaçık bilindiği ve ülkemizde her yıl alkol sebebiyle yüzlerce aile yok olup gittiği halde, neden her dizide ısrarla rakı sofralarına yer veriliyor? Neden her dizide, her radyo oyununda ya kocasını aldatan zani kadınlar, ya da karısına ihanet eden zani kocalar başrolde? Neden ülkemizin sokaklarında Noel Babalar türetilmeye çalışılıyor. Neden Milletimizin maddi ve mânevî bütün değerleri törpülenip parça parça yok edilmeye çalışılıyor? Bunun için yapay oluşturulmuş hadsiz hesapsız yüzlerce derneğe, ve sözüm ona yüzlerce kurum ve kuruluşa akıl almaz kaynaklar akıtılıyor?

Değerli Kardeşim,

Bütün bu sorulara doğru cevaplar verebilmek için önce mensubu olduğun Türk Milletini doğru şekilde anlaman gerekir. Türk Milleti, dünya yüzündeki diğer milletler gibi sıradan bir millet değildir. Onun tanımı, sosyoloji ilminin "millet" tanımına uymaz. O bir ırkın, bir genetik soyun adı değildir. O insanlığın yaratılışından bu yana gelen bir misyonun temsilcisi olan bir topluluğun adıdır. Onun arkasında da daima ulu Yaratan'ın desteği vardır.

Aziz ve Değerli Kardeşim, sen de sıradan bir insan değilsin. Sen de bu misyonun bir parçasısın. Yaratan'ını, Milletini ve kendini iyi tanı. Bu aziz Milletin maddi ve mânevî değerlerine bigane kalma. Ben Kürdüm, ben Türküm, ben Lazım gibi soya dayalı arayışlara girip asıl misyonunu unutma. Allah indinde insanların da milletlerin de değeri "takva" iledir. Kökenin hiç bir önemi yoktur. Sen Türksün. Hem de Türk oğlu Türksün. Yeter ki yüklendiğin ilahi misyonun temsilcisi ol.

[Daha önce aynı başlıkları taşıyan makaleleri okudu iseniz lütfen aşağıdaki iki bölümü atlayarak devam ediniz!]

02. İnsanı doğru anlamak

Değerli kardeşim, Türk Milletini doğru şekilde anlayabilmek için önce "insanı" ve "İslamı" doğru biçimde anlamak gerekir. İnsanı ve İslamı doğru şekilde anlayamamış, Rabbinden habersiz kişilerin Türk Milletini anlayabilmesi asla mümkün değildir.

"İnsanı doğru anlamak" adlı makalemde insanı anlatmaya çalışmıştım. Burada kısaca tekrarlamakta fayda görüyorum.

İnsan "materalist felsefe"nin sandığı gibi et, kemik ve kan torbasından ibaret bir meta değildir. İnsanın et, kemik ve kandan ibaret olan kısmı sadece maddesidir. Bunun da diğer maddelerden herhangi bir farkı yoktur. Ölçülebilir, tartılabilir, analızlenebilir. İnsan bu boyutuyla oduna, taşa, toprağa benzer.

İnsanın canlılığı fizyolojik boyutu ile başlar. Bu boyut bütün canlılarda olduğu gibi dinamik bir yapıdır. Bu boyutta bir yanda enerji üreten mekanizmalar, diğer yanda bu enerjiyi kullanan biyosentez mekanizmaları vardır. Bu iki sistem arasında enerji aktarımını sağlayan ATP (Adenozin Tri Fosfat) yer alır. Bütün bu fizyolojik sistem içinde on binlerce enzim, koenzim, hormon, kimyasal grup taşıyıcıları, aktarıcılar gibi yüzlerce unsur çalışır. İnsan bu boyutuyla tıpkı bitkilere benzer.

İnsanın psikolojik boyutu, ruhsal olayların başlağı boyuttur. Dikkat, algı, bellek, çağrışım, bilinç, zeka, duygu ve heyecanlar gibi bütün psişik olgular bu boyut içinde yer alır. Bu boyuttaki insan artık çevresi ile ilişkili, çevresini değerlendirip tanıyan, aldığı duyumları anlamlandıran, elde ettiği bilgileri işleyen, saklayan, yeri geldiği zaman kullanan, çevresinden etkiler alan, bu etkilere tepkiler veren bir yaratıktır. İnsan bu boyutu ile de hayvanlara benzer.

İnsanı diğer hayvanlardan ayıran, akıl boyutudur. Akıl, bir düşünme mekanizmasıdır. Basit hükümlerden, daha karmaşık hükümler elde etmeye yarar. Bu sayede insan çevresini yalnız algılamak ve tanımakla kalmaz, aynı zamanda, olabilecek şeyleri kestirmeye yarayan analiz, sentez ve yorumlar yapar. Ve bunlara dayalı karar ve hükümler de verir.

Akıl devreye girdikten sonra insan varlığının, hem kendi içinde, hem de kendi dışında önemli bir değişim geçirdiği görülür. Bu yeni oluşumun içten bakıldığı zamanki görüntüsüne benlik, dıştan bakıldığındaki görüntüsüne de kişilik adı verilir. Yani dördüncü boyuttaki insan kişilik sahibi, kendi başına fikirler üreten, öneriler getiren, bir takım isteklerde bulunan, oy ve irade sahibi bir varlıktır.

Ancak ilahi terbiyeden geçmemiş olan bu aşamadaki insanda, yorum ve kararlar, daima egonun güdümünde ve onun arzu ve istekleri doğrultusunda ortaya çıkar.
Çünkü bu boyuttaki insan, henüz nefsini tanıyamamış, nefsini aşamamış, benliğinden ve bencilliğinden henüz kurtulamamış bir insandır. Bu boyuttaki insanda iyi ve kötü kavramları da nefsin arzularına göre şekillenir. Yani kişinin istek ve çıkarlarına uygun düşen şeyler "iyi", ters düşenler "kötü" olur. Onun için bu boyuttaki insan, toplumsal mevki ve makamı ne olursa olsun, sübjektif davranmaktan, çifte standart sahibi olmaktan ve bugün ak dediğine yarın kara demekten bir türlü kurtulamaz.

Pek değerli Kardeşim,

Ego, her gruptan, her yaştan, her seviyedeki normal her insanın birçok kötülük ve sıkıntılarının en önemli sebebidir. Üstelik son derece güçlüdür. "İnsanın en büyük düşmanı nefsidir." Insan, egosunun tasallutundan ancak Yaratan'ın yardımı ile ve ilahi bir terbiyeden geçerek kurtulur. Bu ilahi terbiye ile, akıl boyutunda edinilmiş bulunulan bencil insani kişilik kaybolur. Onun yerine, ilahi iradeye göre objektif karar ve hükümler veren yeni bir mânevî kişilik kazanılır. Bu da insanı, görünür alemde başka hiç bir canlıya nasib olmayan, mânevî yükseklik ve olgunluklara taşır. Böylece insan, egosunun yönlendirdiği bencil ve kötü bir ahlâk yerine, Yaratan'ının yönlendirdiği özgeci ve iyi bir ahlâkın sahibi olur.

Tabii bu terbiyeden nasiplenebilmek için önce o terbiyeyi ve mürebbiyi kabullenmek gerekir. Bu da iman ile olur. Onun için beşinci boyutun temel ve belirleyici faktörü imandır. Herkes bu ilahi terbiyeden ancak imanı kadar yararlanır.

03 İslam'ı doğru anlamak

Değerli Kardeşim,

İnsanın bu beşinci boyutu, aslında, kurallarını Allahü tealânın koyduğu, bir ilahi eğitim sürecidir. Bu, sürece din denir. Din, Allahü tealânın bir rahmet ve lütfudur. Yazık ki bu rahmet ve lütuftan, yalnız, Allah'a ve ahiret gününe inananlar yararlanır. Bu rahmet, yalnızca, kendi gönül rızası ile Allah'a tabi ve teslim olanlar içindir.

İnsanların bu rahmet ve ihsandan mahrum kalmalarının en önemli sebebi, kuşkusuz, kibirdir. Kibir, her türlü hayrın önündeki en önemli engeldir. En kötü kibir ise, insanın Yaratan'ına karşı gösterdiği kibirdir.

İşte insan, kibrinden ve kendi iradesinden vazgeçip, Allah'a inanarak, kendi rızasıyla O'nun iradesine tabi olmaya başlayacak olursa, mânevî bir yükseliş ve olgunlaşma sürecine girer. Ve bu mânevî yükseliş insanın kemaliyle son bulur.

İnsan, varlığının ilk dört boyutunda, kendi Yaratıcısı ve onun en büyük dostu olan, merhamet sahibi yüce Allah'ın hadsiz hesapsız ninetlerine mazhar olmuştur. Ulu Yaratan, bu noktadan sonra da, insanı, mânevî olgunlukların doruklarına taşıyarak bu iyilik ve ihsanlarını tamamlamak istemektedir.

Ancak bu aşamadan sonra gerçekleşecek olan bu ihsanlar, kişinin kendi isteğine bağlı kılınmıştır. Yani bunun için insanın kendi bencilliğinden, kendi kibrinden, kendi kişiliğinden vazgeçmesi ve tamamen Yaratan'ın iradesine teslim ve tabi olması gerekmektedir. İşte bu teslimiyete, kısaca, "İslam" denir.

Islam, Allahü tealânın Rab (terbiye edici) güzel adının insan üzerindeki tecellisidir. Allahü tealâ, insanı varlık olgunluğunun doruklarına taşıyacak olan kendi "terbiye sistemi"nin adını İslam koymuştur. İslam, bir doktrindir. Adem aleyhisselamdan Muhammed aleyhisselama kadar uzanan bir peygamberler zincirinin bizlere tebliğ ettikleri, bir eğitim ve öğreti sisteminin adıdır.

Bütün semavi dinlerin özü, İslamdır. İslam, bir "benlik terbiyesi" sistemidir. İslam, insanın; evreni ve bütün alemleri yaratan, onları varlıkta tutan, Rahmet ve şefkatiyle yarattıklarının bütün ihtiyaçlarını karşılayan, eşi ve benzeri olmayan tek bir Yaratan'a inanarak O'nun isteklerine göre yaşamayı; kendi nefsinin süfli isteklerine göre yaşamaya tercih etmesi demektir. İlk insandan bu yana bu misyonu seçenler hep "hayır üzerinde olan bir topluluk" olmuşlar, ebedi bir mutluluğu yakalamışlar; nefislerine uymayı tercih edenler ise hem kendilerine hem de etraflarına binbir türlü sıkıntı vermekten, şerlerinden herkesin sakındığı rezil ve sefih insanlar olmaktan bir türlü kendilerini kurtaramamışlardır.

04 İnsanları Hayra Çağıran Topluluk olmak

Saygıdeğer kardeşim,

İşte Adem aleyhisselamdan bu yana gelen, bütün peygamber efendilerimiz ve onların etraflarındaki samimi inanç sahiplerinden oluşan ve kendilerine tebliğ edilen bu ilahi misyonu yaşayan bu topluluğa "hayır üzere bulunan topluluk" denir. Bu topluluk insanları "iyiye çağıran, doğruluğu emreden ve fenalıktan meneden" bir topluluktur. İnsanları hayra çağıran böyle bir topluluk dün vardı, bugün vardır, yarın da hep var olacaktır. İnsanın beşinci boyutu, tüm zamanlar boyunca, bu hayır üzere olan topluluğun saygın üyeleri tarafından yaşanmış, temsil edilmiş ve temsil edilmeye de devam edecektir.

Bu topluluk yalan söylememeyi, insanların canlarına ve mallarına zarar vermemeyi, yetimlerin mallarını haksız yere yememeyi, zina etmemeyi, kindarlık yapmamayı, birbirini sevmeyi emreden bir topluluktur. Bu topluluk anaya babaya iyilik etmeyi, namuslu kadınlara iftira etmemeyi, yalancı şahitlik yapmamayı, hırsızlık yapmamayı, kumar ile insanların mal ve paralarını haksız yere almamayı emreden bir topluluktur. Bu topluluk rüşvet almamayı, emanete hıyanet etmemeyi, kalb kırmamayı, eli açık olmayı fakat israf etmemeyi, hısım ve akrabaya ziyareti terk etmemeyi emreden bir topluluktur. Bu topluluk şu aleme ibret ile bakmayı, ilim öğrenmeyi, ilim ve irfan sahibi olmayı emreden bir topluluktur.

Kısaca bu topluluk, Allah'a inanan, O'nun nuru ile nurlanmış ve her şeye bu nurun aydınlığı ile bakan bir toplulukdur. Bu topluluk Yaratan'ın isteklerini, kendi arzu ve istekleri edinmiş bir topluluktur.

05 Türk Milleti, hakkı temsil eden bir topluluğun adıdır.

Hayır üzere olan bu topluluğun son organize temsilcisi ise aziz Türk Milleti olmuştur.

Değerli Kardeşim, İslam dini, kuşkusuz hiç bir milletin, hiç bir kavmin tekelinde olan bir din değildir. O bütün insanlığın kurtuluş reçetesidir. Bu reçeteye kim dört elle sarılırsa o kendisini kurtarır. Yalnız kendisini kurtarmakla kalmaz, insanlık için de ebedi bir kurtuluş ve mutluluk meşalesi olur. İşte Türk Milleti, son bin yıldır bu kurtuluşun meşalesi olmuş bir topluluktur.

"Sizden, iyiye çağıran, doğruluğu emreden ve fenalıktan meneden bir cemaat bulunsun." (Al-i İmran, 104)

"Ey İnananlar! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahidler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin;..." (Maide, 8)

Saygıdeğer kardeşim, işte Türk Milleti, bin yıldan bu yana "iyiye çağıran, doğruluğu emreden ve fenalıktan men eden" hayır üzerindeki bir topluluğun, "Allah için adaleti ayakta tutup gözeten" bir topluluğun temsilciliğini yapmaktadır. O devletler kurmuş, ülkeler yönetmiş, fakat dostu için de düşmanı için de hak ve adalet çizgisinden asla ayrılmamıştır.

Türk Milleti, asırlardır insanlara "Hakkı gösterip onunla hükmeden" ve insanlığa ilahi değerleri ulaştırmaya çalışan bir topluluğun adıdır. Geçmişine şöyle bir göz at. Yüzyıllar, bu sözleri doğrulayan belgelerle doludur. Bu güçsüz kardeşiniz olaylara kavmiyet penceresinden bakarak konuşmuyorum. Hak penceresinden bakarak konuşuyorum. Zahmet edip devlet arşivlerimize bir göz atarsan bunun yüzlerce örneği ile karşılaşırsın. Olayları hak ve hakkaniyet penceresinden bakarak değerlendiren herkes bu sonuca varır.

Saygıdeğer Kardeşim,

Türk Milleti, Islam'ı en doğru şekilde anlamış, en doğru şekilde yorumlamış, en doğru şekilde uygulamış, en doğru şekilde temsil etmiş bir millettir. Kuşkusuz bunda da en büyük övünç payı, Buhara'dan Anadolu'ya uzanan ve kendilerine Horasan Evliyaları veya Alperenler denilen, evliyalar zincirinindir. Allah (c.c.) onlardan razı olsun. Onlar sayesinde Türk Milleti, İslam'ı en doğru şekilde öğrenmiş, şekilcilikten ve aşırılıklardan uzak olarak en iyi şekilde yaşamış ve temsil etmiştir.

İşte bu sebeple, pek değerli kardeşim, Türk Milleti, sıradan bir millet değildir. Onun tanımı, sosyoloji ilminin "millet" tanımına uymaz. O bir ırkın, bir genetik soyun adı değildir. İçinde Türk ırkından olanların çoğunlukta olması sebebiyle bu topluluğa Türk Milleti denilmiştir. Gerçekte ise o, insanlığın yaratılışından bu yana gelen bir misyonun, insanlığı hayra davet eden ilahi bir vazifenin temsilcisi olan bir topluluğun adıdır. Kökenin ne olursa olsun, ister Arnavut ol, ister Türk ol, ister Kürd ol, ister Laz ol, ister Çerkez ol, bu misyonu temsil ediyorsan sen Türksün. Hem de Türk oğlu Türksün. Kimse seni mensup olduğun etnik gruba bakarak küçük görmek edepsizliği yapamaz. Çünkü sen Hakkı temsil ediyorsun. Çünkü sen, Adem aleyhisselamdan bu yana gelen ve insanı insan yapan tüm mânevî değerleri temsil ediyorsun. Çünkü sen bu insanlığın kurtuluşunu temsil ediyorsun. Çünkü sen Yemen'de, Mısır'da, Rum ellerinde, Çanakkale'de, Kars'ta, İnönü'de bunun için şehit oldun. Çünkü sen zulm ve haksızlık yapıldığını gördüğün her yerde onun karşısında olursun. Çünkü sen yalandan, dolandan, kalleşliklerden hoşlanmazsın. Çünkü sen her türlü edepsizliklerden uzaksın. Çünkü sen baştan aşağı hayırsın. Çünkü sen, ey güzel kardeşim, her şeyi güzel olan Ulu Rabbimin, yeryüzündeki halifesi olan bir topluluksun.

Ve ey değerli kardeşim, bütün bunlar sen de yoksa, ve sen yalancının ve dolandırıcının daniskası, hırsızın ve gaspçının âlâsı, edepsizin teki isen, bir kaç yıllık geçici dünya hayatında nefsinin arzularını ilah edinerek gününü gün etmeye çalışan, helal haram demeyip insanların zaaflarını kendine geçit ihdas ederek, milletin tüm maddi mânevî değerlerini sömürmeye çalışan bir şerli isen, yedi göbek ötene kadar soyun belli olsa da canı beş para etmez bir rezilsin. Allah bu Milleti ve insanlığı senin gibilerin şerrinden korusun. Kendi durumunu anlamaya ve düzeltmeye çalış. Allah'a inan ve O'ndan kork. Bütün hayırların başı bu samimi imandır. İslamı istismar etmeye çalışan bazı samimiyetsizlerin halleri seni yanıltmasın. Allah (c.c.) elbette yarattıklarının tüm hallerine vakıftır. O bedenleri gördüğü gibi, kalbleri de görür. Hiç kimsenin yaptığını yanına kâr olarak bırakmaz. İmanında samimi ol ki işlerinde de samimi olasın.

Ey aziz ve değerli kardeşim, soyun ve kökenin ne olursa olsun, hayır üzere bir insan isen, sen, bu "hayır üzere olan topluluktan"sın ve Türksün. Türklüğün ile övün. Korkma. Yaratan'ın yardım ve desteği daima senin arkandadır. İşleri zulüm, haksızlık ve şer olanlar senden hoşlanmazlar. Çünkü sen şerlerin ve şerlilerin düşmanısın. Onun için seni yok etmeye çalışırlar. Seni lime lime dağıtmaya çalışırlar. Fakat asla korkma!.. Kimse sana zarar veremez. Çünkü sen hayrın savunucususun. O hayrın asıl sahibi de seni asla yalnız bırakmaz. Senin için asıl korkulacak şey, Allah'ın sağlam ipini bırakıp kendi nefsinin eline düşmendir.

İşte bunun içindir ki, bunu çok iyi bilen iç ve dış düşmanların, senin imanını ve güzel ahlâkını yok etmek için önce senin haya ve edebini yok etmeye çalışıyorlar. Seni haya ve edepten yoksun bırakarak alnındaki rahmet nurunu söndürecek çirkin işlere sürüklemeye çalışıyorlar. Hayasız insanda imanın barınamıyacağını çok iyi biliyorlar. Seni can evinde vurmak istiyorlar. Bu oyunlara gelme aziz kardeşim.

Dr. Hayrettin ERTEKİN Bey, hazırladığı bir sunuda, yabancıların Türkler hakkındaki sözlerini derlemeye çalışmış. Birçok anekdotun birkaçını kısaltarak buraya almaya çalışacağım. Bakın neler söylüyorlar...

"Bütün milletler arasında en namuslu ve dostluk kurmada tereddüt edilmeyecek olan yalnızca Türklerdir." (William Martin)

"Türklerden bahsediyorum... Düşmanına saldırırken amansız bir kasırgaya,
korkunç bir denize ve insafsız bir yıldırıma benzeyen Türk; dost yanında ve silahsız düşman karşısında bir seher yelidir, berrak bir göldür." (Tasso)

"Irk ve millet olarak Türkler, bence geniş imparatorluklar içinde yaşayan kavimlerin en asili ve başta gelenidir.“ "Türkler, millet olarak yeryüzünün en şerefli insanlarıdır." (La martine)

"Türk, asillerin asilidir. Yapma olmayan, gösterişi bulunmayan bu pek yüce asalet ona tabiatın hediyesidir." (Pierre Loti)

"Fakat bugün esirim, Türklerin esiriyim. Demirin, ateşin ve suyun yapamadığını onlar bana yaptılar, esir ettiler. Yalnız ayağımda zincir yok, zindanda da değilim; istediğimi yapıyorum. Fakat bu defa da şefkatin, asaletin, nezaketin esiriyim. Türkler beni işte bu elmas bağa sardılar. Bu kadar alicenap, bu kadar asil, bu kadar nazik bir milletin arasında hür bir esir olarak yaşamak, bilsen ne kadar tatlı." (Demirbaş Şarl)

Pek değerli Kardeşim, gerçekleri bizzat yaşayarak öğrenmiş ve olaylara hak penceresinden bakabilen bazı yabancıların bu Millet hakkında söylediği bu övgü dolu sözler hakkında birazcık düşün. Sana bu asaleti, bu şerefi veren şeyin ne olduğunu iyi anlamaya çalış. Seni, "işlerinde yapmacıklığı olmayan, her işinde samimi olan bir topluluk" yapan şeyin ne olduğunu; seni, "yeryüzünün en şerefli insanı" yapan, seni "asillerin asili", seni "şefkat, asalet ve nezaket timsali" yapan şeyin ne olduğunu iyi anlamaya çalış. İşte Hazreti Allah, kendisine yakın olanları böyle yüceltir, kendisinden uzaklaşanları da rezillerin rezili eder. İnsanların da toplumların da Allah katındaki değeri takva ile iledir. Kalbinde iman ve Allah korkusu olduğu zaman yücelirsin. Herkesin imrendiği, herkesin övgü ve hayırla andığı, her yana hayır saçan, hayırlı bir topluluk haline gelirsin. Kalbindeki imanını yitirdiğin, dinini göstermelik bir meta haline getirdiğin, Allah'ın ipine sarılmak yerine nefsinin süfli arzularına dört elle sarıldığın zaman da, bugün olduğu gibi, herkesin horladığı rezil rüsva durumlara düşersin.

06. Sonuç

Ey saygın ve pek değerli kardeşim, kendini ve mensubu olduğun bu milleti iyi tanı. Bu millet sıradan bir millet değildir. Onun tanımı, sosyoloji ilminin "millet" tanımına uymaz. O bir ırkın, bir genetik soyun adı değildir. O, insanlığın yaratılışından bu yana gelen bir "hakkaniyet" yolunun adıdır. Unutma, kim Rabbine yakın olursa bu yolu o temsil eder. Burada insanların soyuna bakılmaz. Rumu da, Çerkezi de, Arapı da yaratan yüce Allah'tır. Allahu tealâ bir uyuz köpeğinden bile vaz geçmez. Bir ırk için diğerinden vaz geçeceğini mi sanıyorsun? Rabbine yakın olursan, yücelirsin. Kim yakın olursa o yücelir. Ölçü budur. Dün bu yolu, bu aziz Millet temsil ediyordu. Bugün de bu aziz Millet temsil ediyor. Yarınlarda da inşaallah bu aziz Millet temsil etmeye devam edecektir. Hem de ilim ve irfanla donanmış olarak; Allahü tealânın kainat kitabını okumasını öğrenmiş olarak; "mertebelerin en yükseğinin ilim mertebesi olduğunu" anlamış olarak... Daha büyük bir yetki, daha güzel bir ahlâk ve çok daha büyük bir güçle.

Onun için, değerli kardeşim, kendini buna hazırla. Kendini yetiştir. Bir yandan nefsini, Rabbini ve dinini iyi öğrenmeye çalış. Diğer yandan da pozitif bilimlerden nemalanmaya gayret göster. Kur'an-ı Kerim nasıl, Rabbinin mânâ alemlerinden haberler veren, seni beşinci boyuta yükselten, seni şereflendiren bir hayır ipi ise; deneysel bilginin de, Rabbinin fiili sıfatlarının tecellisi olan, Rabbini tanımana, günlük yaşamındaki sorunlarını çözmene yardım edecek ve seni şereflendirecek bir hayır ipi olduğunu unutma. Birbirini tamamlayan bu iki hayır kaynağını, birbirinin zıddı gibi görmek gafletine düşme.

"Allah; hikmeti kime dilerse, ona verir. Kime de hikmet verilmişse, muhakkak ona çok hayr verilmiştir." (Bekara 269)

Aksi durumda dinini de, Rabbini de doğru şekilde anlayamazsın. Hayır ve şerrin bizatihi insanın kendisinden değil de görüntü kutusundan kaynaklandığını sanan ve bu sebeple, insanların evlerinin içine kadar girmiş birer okul olan televizyonu, interneti yasaklamaya çalışan, böylece dinini imanını koruyamaya çalışan dünyadaki bazı din kardeşlerimizin durumuna düşersin.

Değerli kardeşim, kendini, milletini, milletini millet yapan değerleri, merhamet ve şefkat sahibi Rabbini, ve O'nun sana bahşettiği bir hayır ışığı olan dinini iyi anlamaya çalış. Din düşmanlığı ve ilim düşmanlığı yapma. Yaratan'ına inan ve güven. İmanında samimi ol. Unutma, dün olduğu gibi, bugün de yarın da seni "hayır üzerinde bulunan bir topluluk" yapacak olan bu samimi imandır. Dün olduğu gibi bugün de bu aziz milletin, aziz ve seçkin bir ferdi ol ki "hayır ehli topluluğun" alnında parlayan o rahmet nuru, senin alnında da parlasın. Dünya edebi senden öğrensin. Dünya ilmi irfanı senden öğrensin. Dünya hakkaniyeti senden öğrensin. İlahi rahmetin nuru dünyaya senden ışısın. Hem de pırıl pırıl...

Hiç yorum yok: