22 Kasım 2006

KALBİ ANLAMAK

Değerli Kardeşim,

Geçen makalemde sizlere Allah'ın yarattığı büyük gerçekliğin iki yüzünden, Halk ve Emr alemlerinden söz etmiştim. Ve insanın her iki alemden de unsurlar taşıyan küçük bir alem olduğunu söylemiştim.

İnsan beden ve ruh olmak üzere iki unsurdan oluşmuştur. Bunlardan birincisi Halk alemindendir, insanın maddesini temsil eder. İkincisi Emr alemindendir, insanın özünü ve mânâsını temsil eder.

Bu iki faz arasındaki ilişki ve etkileşim kalb yoluyla sağlanır. Kalbten kast edilen, göğsün orta sol tarafında bulunan ve vücuda kan pompalayan et parçası değildir. O et parçasının temsil ettiği manevi güçtür. Buna gönül veya vicdan da denir. Temsili bir varlıktır.

Kalb çok önemlidir. Her iki aleme ait bilgi ve görüntüler kalbde temsil edilir. Bütün bedensel, fizyolojik ve psikolojik boyutların haz ve elem şeklinde beliren izlenimleri kalbde yer aldığı gibi, akıl ve mana boyutlarının ürünleri de kalbde temsil edilir. Kalbde oluşan bu sanal aleme, bu sebeple, misal alemi de denmiştir. Misal alemi, Halk ve Emr alemleri gibi birer gerçekler alemi değildir, onların görüntü ve temsillerinden oluşan sanal bir alem, sanal bir arenadır.

Durumu daha iyi anlatabilmek için günümüz olgularından şöyle bir örnek verilebilir. Şimdi insanı PC adı verilen bir kişisel bilgisayar olarak düşünün. İnsanın bedeni, bilgisayarın hardware adını verdiğimiz mekanik aksamıdır. İnsanın ruhu da software adını verdiğimiz yazılıma benzer. Bedenimizde bulunan yürek adını verdiğimiz et parçasını bilgisayarın monitörüne benzetebiliriz. Yukarıdan buyana anlatmaya çalıştığımız manevi değerlerin temsilcisi olan kalbi de ekranda ortaya çıkan görüntüler gibi düşünebilirsiniz.

Bilgisayarın mekanik aksamında (mesela ekran kartında, güç kaynağında ya da klayvesinde) bir arıza veya mükemmellik ortaya çıktığında, bu, ekrana olduğu gibi yansır. Aynı şekilde yazılımın bütün özellikleri de, onda meydana gelen bütün hata ve iyileştirmeler de, aynı şekilde ekrana yansımaktadır. İşte burada olduğu gibi, bedenimizde ve ruhumuzda olup bitenler de aynı şekilde gönül penceremiz olan kalbe yansırlar.

Bir bilgisayarın kontrol ettiği her şey, ekran görüntüleri üzerinden idare edildiği gibi, bizim de bütün yaşantımız kalbden idare edilir. Kalb iyi olursa, insan da iyi olur. Kalb kötü olursa, insan da kötü olur.

Kalb, sadece Halk ve Ruh (madde ve mânâ) alemlerinin temsil edildiği sanal bir alem değildir. Aynı zamanda her iki alem arasındaki sanal bir geçit noktasıdır. Kalb, madde aleminden mânâ alemine açılan bir penceredir. İnsan kalb penceresi olmadan, ruh (emr) aleminde olup bitenleri görüp kavrayamaz. Onun için kalbi kararmış insanlar, mana alemini göremedikleri için yok sanırlar.

Daha önceki makalemde belirtmiştim. Madde aleminin unsurları, nesnelerdir. Madde alemi, nesne, durum ve olaylardan oluşur. Bu alem, zamanlı, mekanlı, ölçülebilir bir alemdir. Fakat mânâ alemi, böyle değildir. O ruh gibi latif varlıklardan oluşur. Zamanlı ve mekanlı değildir. Bu aleme, yani mânâ alemine ait bilgiler, madde aleminin yol, yöntem ve teknikleriyle elde edilemez. Bu aleme ait bilgiler, ancak kalb yoluyla elde edilir. Bunun da anahtarı imandır. Olaya bilgisayar örneğiyle yaklaşırsanız, imanı, bir programa ulaşmak için gerekli bir "şifre" gibi düşünebilirsiniz. Nasıl o şifre olmadan o programa ulaşılamaz ise, iman olmadan da mânâ aleminin bilgilerine ulaşılamaz.

Kalb, hem madde hem mânâ alemine ait bilgilerin temsil edildiği, sanal bir arenadır, demiştim. Bu arenada her iki aleme ait bilgilerin temsil oranı, imana bağlıdır.

Kalb, imanla dirilir. İmansız bir kalb, yalnızca madde alemine ait bilgi ve görüntülerin temsil edildiği manevi yönden ölü bir kalbdir. Manasını yitirerek yalnızca maddeye ait görüntülerin yer aldığı böyle ölü bir kalbe sahip kişilere, vicdansız veya kalbsiz denir. Böyle kalbsiz kişiler yalnız dünyalarını düşündüklerinden bunlardan her türlü kötülük beklenebilir.

Kalbin manevi dirilişi imanla başlar. Kişi Rabbine inanarak O'na karşı kalbinde zerre kadar bir sevgi hasıl olduğu zaman, şifre çözülmüş, kişinin kalbinde mânâ alemine açılan ilk geçit de yer almış olur. Bundan sonra artık kalbde yalnız madde alemine ait bilgiler değil, mânâ aleminden kalbe gelen bilgiler de temsil edilmeye başlar. Bu bilgilerin kalbe akışı, kişinin imanı oranında olur. Madde alemine ait bilgiler sürekli kalbi huzursuz ettiği halde, mânâ alemine ait bilgiler kalbe huzur ve sükun verir. Onun için imanı zayıf, kalbleri maddi düşüncelerle dolu olan kişiler sürekli huzursuz ve telaşlıdır. İmanları kuvvetlenip kalbleri ferahladıkça, bu insanlarda bariz bir sakinleşme görülür.

Kalb penceresinden mânâ aleminin görülüp ona ait bilgilerin edinilmesinin önündeki en büyük engel, kalbde bulunan madde alemine ait temsillerdir. Bunlar mânâ aleminin önünde bulunan madde alemine ait perdelerdir. Eğer insan, nefsinin arzu ve heveslerine sınırlamalar koyarak kalbdeki bu maddi perdeleri birer birer kaldırırsa, mânâ alemine ait şeyleri de daha net bir şekilde görmek imkanı bulur.

Kalbde bulunan madde alemine ait temsillerin kaldırılması olayına nefsin temizlenmesi denir. Nefsin temizlenmesi insanda egonun yok olmasıdır. Bencilliğinden kurtulan böyle bir insan, artık Rabbini ve O'ndan gelen her bilgiyi daha iyi anlamaya başlar. Gerçek bir imana giden yol, bu temizlikten geçer.

Dr. İsmail Ulukuş

Hiç yorum yok: