22 Kasım 2006

ÂLEMLER

Pek Değerli Kardeşim,

Önceki makalelerimde çeşitli boyutlarıyla analizleyerek, sizlere, insanı anlatmaya çalışmıştım. Gerçekte insan bu anlatılanların da ötesinde şaşılacak özellikleri olan harika bir varlıktır. Fakat insanın bu özelliklerini ortaya koyabilmek için önce insanın içinde bulunduğu maddi ve manevi ortamı iyi anlamak gerekir.

İnsan açısından bakıldığında, Allahü tealanın yarattığı şeyler, biri görünen, diğeri görünmeyen iki büyük alem oluşturur. Bu iki büyük alem içinde de sayısız başka küçük birimler vardır. İnsana gelince, o, kendinde her iki alemden unsurlar bulunduran, ayrı ve küçük bir dünyadır.

Bu iki büyük alemden birisi "halk alemi" dediğimiz, madde alemidir. Madde alemine, "kainat" veya "evren" de denir. İnsanın çevresini oluşturan, maddi ortamdır. Bu alemin en önemli özelliği "mekanlı" ve "zamanlı", dolayısıyle "ölçülebilir" oluşudur.

Zaman ve mekan kavramları, madde alemi yaratıldıktan sonra ortaya çıkmış kavramlardır. Çünkü madde alemi, "nesneler", "durumlar" ve "olaylar"dan ibaret bir alemdir.

Katı nesnelerin üç boyutlu oluşları ve boşluk içinde bir yer işgal etmeleri kendiliğinden zihinlerde "mekan" kavramının gelişmesine yol açmıştır. Nesneler bir mekan içinde yer alınca da, kendiliğinden bir nesnenin diğerine göre durumunu anlatmak için önde, arkada, yukarıda, aşağıda gibi konumlarını anlatan kelimeler kullanılmak durumu hasıl olmuştur. Nesnelerin biri diğerine göre farklı değerler taşıma durumunda oldukları için de kendiliğinde büyük, küçük, yüksek, alçak, ağır, hafif gibi başka niteleyici kelimeleri kullanmak durumu ortaya çıkmıştır. Ne kadar? sorusu sorulunca da kendiliğinden bu büyüklüklere birer ölçü bulup bu ölçüye göre "şu kadar büyük", "bu kadar önde" demek ihtiyacı ortaya çıkmıştır. İşte onun için bu alem "ölçülebilir" bir alemdir.

Bu nesneler aleminin bir diğer özelliği, konumların ve durumların sabit olmayıp sürekli değişmesidir. Nesnelerin konum, hacım, ağırlık, renk, tat gibi durumlarında değişmeler ortaya çıkınca kendiğinden "değişen bir durumdan" yani bir "olay"dan söz etmek gerekmiştir.

Bu olaylar incelendiğinde de, bazı olayların, önceki başka bazı olaylara bağlı olarak geliştiği, hatta bazı olayların ard arda gelerek bir zincir oluşturdukları görülmüş, dolayısıyla bir "sebeplilik" kavramı belirmiştir. Güneşin doğup batması gibi sürekli tekrarlanan bazı olaylar da zihinlerde kendiliğinden "zaman" kavramının gelişmesini sağlamıştır.

Değerli Kardeşim,

Bunları neden ayrıntılı bir şekilde anlatıyorum? Bunları şunun için anlatıyorum ki insanların çoğu Yaratan'ın zamansız ve mekansız oluşunu bir türlü kavrayamıyorlar. İşte onun için "zaman", "mekan" ve "ölçü" kavramlarının madde aleminin yaratılmasından sonra ortaya çıkan kavramlar olduğunu ve yalnız madde alemine has olduklarını iyi kavramak gerekir.

Allahü tealanın yarattığı iki büyük alemden ikincisine "emr alemi" denir. Buna "ruhlar alemi" veya "melekut alemi" de demişlerdir. Bu alem, madde alemi gibi zamanlı ve mekanlı bir alem değildir. Dolayısıyla "ölçülebilir" bir nitelikte de değildir. Yani bu alem, "zamansız", "mekansız" bir alemdir ve madde alemine ait araçlarla tesbit edilip "ölçülemez". Kuşkusuz onun da kendine göre farklı değerlendirme yöntem ve ölçüleri vardır.

Madde aleminin unsurları nesnelerdir. Nesneler, insan tarafından görülebilen ve ölçülebilir belli nitelikleri olan şeylerdir. Bilimsel bilginin temeli, nesnelerin niteliklerini, bunların durumlarındaki değişmeleri, ve olay adını verdiğiniz bu değişmelerin birbirleriye ilişkilerini belirlemeye dayanır.

Emr aleminin unsurları ise ruhlar gibi latif şeylerdir. Bunlar, insanlar tarafından görülemez. Varlıkları, özellikleri, sahip oldukları çeşitli nitelikler, madde aleminin tesbit ve ölçü aletleriyle belirlenemez. Madde aleminin ölçü aletleri, ancak maddeyi ve bunların maddi olan niteliklerini tesbit etmek geliştirilmiştir.

Birçok insan mânâ aleminin varlığını ve niteliklerini, madde alemine mahsus araçlarla tesbit etmeye çalışıyorlar. Tabii bir şey tesbit edemiyorlar. Bir şey tesbit edemeyince de onu yok sanıyorlar. Sonra da ateist olup çıkıyorlar. Bu, gözüyle bir buz parçasına bakan insanın onu var sayıp, sonra aynı gözle havaya baktığında oradaki su buharını göremeyince onu yok sayması gibi çok akılsızca bir şeydir. Bunlar farklı fazlarda olan şeylerdir ve varlıklarına ait bilgiler ancak farklı yöntemlerle elde edilir.

Yukarıda verilen örnekten de anlaşılacağı gibi, kuşkusuz, farklı bir fazı temsil eden mânâ alemine ait bilgiler, madde alemine ait bilgi edinme yöntemleriyle elde edilemez. Madde aleminin kendine has bilgi edinme yöntemleri olduğu gibi, mânâ aleminin de kendine has yol ve yöntemleri vardır. Mânâ alemine ait bilgiler, ancak bu özel yöntemlerle elde edilir. Ancak bu yöntemlerin hepsinin temelini iman oluşturur. İman olmadan mânâ gerçekliklerine asla ulaşılamaz.

Değerli Kardeşim,

Halk alemi ve Emr alemi, yaratılmış gerçekliklerin iki ayrı yüzünü oluşturur. Bir de bunların arasında, her iki alemin de temsilcisi olan insanda, iki alemden değişik simgeler şeklinde ortaya çıkan sanal bir alem vardır. Bu sanal aleme, "misal alemi" derler. Rüyalar, misal aleminden tipik örneklerdir. Misal alemi bir hakikat alemi değildir. Misal alemi, her iki alem gerçekliklerinin ses ve görüntü olarak temsil edildiği, hayal, tasavvur ve düşlerden oluşan temsili bir alemdir. Tıpkı eşyaların aynadaki görüntüleri gibi. Allah nasip ederse bir sonraki makalemde sizlere ondan ve mânâ alemine ait bilgilerin elde edilmesinden söz edeceğim.

Şimdilik Allaha emanet olunuz.

Dr. İsmail Ulukuş

Hiç yorum yok: